
İNANÇLI İŞLEM (İNANILARAK YAPILAN İŞLEMLER)
İnançlı işlemler; inananın, inanılana güvenerek bir malını devretmesi ve ardından inançlı işlemin süresi sona erdiğinde veya amacın gerçekleşmesi ile malın ilk sahibine döndüğü işlemlerdir.
İnançlı işlemler, kişinin kendisini gizlemek amacıyla yapılabileceği gibi teminat amacıyla veya alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla da yapılabilecek işlemlerdir. Alacağın tahsili, malın idaresi, yasal elverişsizlikleri aşmak veya başka gereklilikler durumunda yapılmaktadır. Yurtdışında yaşayan kişinin Türkiye’de bulunan yakınına para göndererek daha sonra kendisine devredilmek üzere bir taşınmazı satın almasını istemesi, çok fazla borcu olan bir kişinin, başkası üzerine mal alması, aile arasındaki yakın ilişkiler nedeniyle güvenilerek diğer aile ferdi üzerine mal alınması gibi durumların hepsi inançlı işlemlere örnektir.
Fakat daha sonrasında inanılan kişi malı iade etmeyebilmekte, inanılan kişi vefat ettiğinde mirasçılar bu durumu bilmemekte ya da inanılan kişinin borçları nedeniyle o mala da haciz konulabilmektedir. Bu yazımızda, inanan kişinin malını geri alabilmesi için ne yapması gerektiğine değineceğiz. İnanç sözleşmeleri kanunda düzenlenmemiş olup kaynağını 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından almaktadır.
İnançlı işlemin ispatı;
İnançlı işlemin geçerli olması için şekil şartı aranmaz, sözlü yapılabilir. Fakat ispatında aynı kolaylık yoktur, her türlü delil ile ispat edilemez.
Yazılı delil, ikrar, yemin ve tanık dahil her türlü yasal delil ile desteklenmiş yazılı delil başlangıcının olması gerekmektedir.
1.Yazılı delil;
İnançlı işlemler ancak yazılı delil ile ispat edilebilmektedir. Sadece tanık beyanı ile ispat edilememektedir. Hatta burada akrabalar arasında dahi yazılı belge şartı geçerli olup, tanıkla ispat edilememektedir. T.C. Y. HGK Esas No: 1996/14-435, Karar No: 1996/692, Karar Tarihi: 16.10.1996; "Davacı, davalı R ve davalı M kardeştirler. 1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı uyarınca inançlı muamelelerde TARAFLAR KARDEŞ OLSALAR DAHİ tescile karar verilebilmesi için aralarında yazılı delil veya davalılar elinden çıkmış aleyhlerine delil olabilecek yazılı bir belgenin bulunması gerekir. Bu tür davalar tanıkla ispat edilemez.""
2. Yazılı delil başlangıcı;
Eğer yazılı belge yok ise, karşı tarafın elinden çıkmış ama imzasız belge, mesaj kayıtları v.s. gibi yazılı delil başlangıcı olması halinde inançlı işlemler tanık dahil her türlü yasal delil ile ispat edilebilmektedir. T.C Y. 7. HD Esas: 2022/ 6955 Karar: 2023 / 698 Karar Tarihi: 07.02.2023; "İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delâlet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202 nci maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir."
3. İkrar ve yemin
Yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı yok ise ancak karşı tarafın kabul etmesi ya da yemin etmesi halinde dava ispatlanabilmektedir.
Burada önemle değinilmesi gereken husus, eğer mal birden fazla el değiştirmiş ise aradaki kişilerin beyanının önemli olup olmamasıdır. Örneğin, başkalarına borcu olan Ahmet isimli kişi, akrabası olan Mehmet isimli kişiye güvenerek Mehmet adına bir daire alıyorlar ama parayı Ahmet veriyor. Ahmet tüm borçlarını ödediğinde daireyi Mehmet'ten geri almak konusunda anlaşıyorlar. Fakat Ahmet borçlarını ödeyemiyor, Mehmet de dairenin daha fazla kendi üzerinde kalmasını istemiyor. Bu durumda aralarında anlaşarak daire güvendikleri Ali isminde başka bir kişiye Mehmet tarafından devrediliyor. Aradan zaman geçiyor, Ahmet borçlarını ödüyor ve daireyi Ali'den geri almak istiyor. Fakat Ali o arada vefat ediyor. Mirasçıları ise daireyi geri vermek istemiyor ya da bu anlaşmadan haberleri yok. Bu durumda Ahmet mirasçılara karşı, İnançlı işlem hukuki sebebine dayalı olarak dairenini mülkiyetinin kendisine verilmesi (tapu iptali ve tescili) talepli olarak dava açıyor. Fakat elinde yazılı delil, yazılı delil başlangıcı şeklinde delil yok, kabul ve yeminin de olmadığını düşünelim. Bu durum da aradaki kişi olan Mehmet'in beyanı dava da geçerli bir delil olmaktadır. Bu durumda Ahmet, Mehmet'in beyanı ile davayı kazanabilecektir.
Davalıların birden çok olması halinde, davalılardan birisinin kabulü ancak kendisini bağlar. Yukarıdaki örnekte davalılar Ali'nin mirasçılarıdır. Mirasçıların 3 kişi olduğunu varsaydığımızda birinin davayı kabul etmesi ya da yemin etmesi, diğerlerini bağlamamaktadır.
İspata ilişkin örnek kararlar; (Y.1.H.D.2020/1483 Esas, 2021/3922 Karar, Y.7.H.D. 2021/843 Esas, 2021/1761 Karar, T.C Y. 7. HD E: 2021/ 2584 K: 2023 / 845 Karar Tarihi: 14.02.2023)
İnançlı işlemlerde zamanaşımı;
İnançlı işlemden kaynaklanan davalar için özel bir zamanaşımı süresi düzenlenmemiştir. Türk Borçlar Kanunu m. 146 gereğince bu tür davalarda zamanaşımı on yıl olarak düzenlenmiştir. Bu kapsamda zamanaşımı süresi, sözleşmede kararlaştırılan şartları yerine gelmesi veya sürenin dolması ile işlemeye başlar. Somut olayın durumuna göre bazen dava tarihinden itibaren işlemeye başlar.
Yargıtay Kararı – 14. HD., E. 2014/2616 K. 2014/6369 T. 14.5.2014 “…Davacı Almanya’dan davalı kardeşine para ve vekaletname göndererek kendisine taşınmaz almasını istediğini, davalı kardeşinin ise vekaletnameyi kullanmayarak gönderdiği para ile 963 parsel sayılı taşınmazı satın alarak kendi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir. HMK’nın 33. maddesi gereğince bir davada olayları anlatmak taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ise hakime ait bir görevdir. Açıklanan bu hali ile davanın hukuki niteliği inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescildir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Burada önemli olan zamanaşımı süresinin ne zaman başlayacağının tespitidir. Türk Borçlar Kanununun 149. maddesi gereğince de zamanaşımı alacağın istenebilir hale geldiği, başka bir deyişle iddiada bulunanın ferağ umudunu yitirdiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Davacı, ferağ umudunu davanın açıldığı tarihte yitirmiş sayılacağından bu davalar için öngörülen on yıllık zamanaşımı süresi henüz dolmamıştır.
Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekirken zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…”
İnançlı işlemin muvazaadan farkı;
İnançlı işlemler gerçek iradeye uygun olduğu için geçerlidir. Fakat muvazaada görünürdeki işlem gerçek iradeye uygun olmayıp geçerli değildir. 24.11.2023
Avukat
Mukaddes Geçgel Kaya